Zaman ilerliyor, güneş batmaya başlıyordu yavaş
yavaş. Zamanın farkına varmayan Elvira ise güneşin devrildiğini fark ettiğinde
geç kaldığını anlamıştı. Hemen hızla geri dönen genç kız bir süre sonra tekrar
aynı yere geldiğini gördüğünde şaşırdı ve en son bıraktığı izden sonra çok
fazla ilerlediğini anladı. Kaybolmuş, ne yöne gideceğini bilmeden yürümeye
devam ederek her iki tarafı kayalık olan bir kanyonun arasından geçmeye
başlamıştı.
Kanyon vadinin kenarındaki kayalıklar neredeyse on
metreyi buluyor, vadi ise yaklaşık sekiz metre genişliğindeydi. Karanlık yüzünü
göstermiş, ortamın sessizliği Elvira’yı ürkütmeye başlamıştı. Bir an olduğu
yerde, vadinin tam ortasında durup etrafı dinledi. Sanki biri tarafından
gözetleniyormuş ya da izleniyormuş hissine kapılmış, yavaşça ve istemsizce
arkasını kontrol etmişti. Kulağına gelen bir hırlama sesi onu uyardığı sırada
sesin geldiği yöne, sol taraftaki tepenin üzerine baktığında başının belada
olduğunu anladı genç kız.
Yaklaşık bir buçuk metre yüksekliğinde, dört
ayaklı, bembeyaz tüyleri, kıpkırmızı göz bebekleri olan sırtlan, kaplan
karışımı, tek kulağı öne doğru kafasının üzerinde duran bir yaratık ona doğru
sinirle bakıyor, bir köpeğin ağzının yarısı uzunluğunda olan ağzındaki sivri ve
uzun dişlerinin arasından salyalar akıyordu.
Ona bakakalan Elvira yavaş hareketlerle kolunun
altındaki silahına ulaşıp onun emniyetini açtı. Karşısında gördüğü bir
Pesilon’du ve Pesilonlar Nekria’nın en vahşi canlı topluluğuydu. Kurtlar gibi
sürüler halinde yaşarlar ve başlarında hep bir lider olurdu. Elvira’dan bir an
bakışlarını ayıran Pesilonların lideri arkasına baktı ve boyları bir metreyi
bulan diğerleri göründü tepenin başından. Onların gözleri liderleri gibi
değildi ama simsiyah ve korkutucu olduğu kesindi.
Elvira, “En azından kaçış yolum var!” diye
düşündüğü sırada karşı tepede, yolun arkasında ve önünde toplanan diğerleri
sivri dişlerini gösterip hırlayarak ona temkinli bir şekilde yaklaşmaya
başladığı sıra yanıldığını anladı. Saldırırlarsa elindeki silahı bir işe
yaramayacaktı. En iyisi bir yön seçip oradakileri haklayarak kendine yol açmak
olacaktı.
“Ne diye annemin sözünü dinlemem ki?” dedi içinden
ıstırapla. Şimdi nasıl kurtulacağı bir yana sağ kalıp kalamayacağı da belli
değildi.
Tepenin başındaki lider, “Grauuuuurrrrrr!” diye
inlediği anda vadinin her iki tarafındaki yaratıklar saldırıya başladı.
Önündeki gruba panikle koşan Elvira silahını seri halde ateşleyip on tanesini
haklamıştı bile. Öldürdüklerinin yanından geçerken ortalığa yayılan garip koku
onu sersemletmeye başlamıştı. Koku onlardan akan gri, siyah karışımı kanın bir
anda buharlaşmasından geliyor ve midesini bulandırıyordu. Silahı bitip ikinci
şarjörü taktığı an arkasındakiler yetişmiş, diğer taraftakiler de toplanmaya
başlamıştı ama yılmayacak ve önünü açmaya çalışacaktı. Silahını tekrar
ateşlediğinde önü açılır gibi olmuş ve boşluğu değerlendiren genç kız
arkadakilerin nefesini ensesinde hissederek hızla koşmaya başlamıştı. Vadinin
sonuna geliyordu neredeyse ama önündeki yaratıklar saldırmayı bırakmış,
arkadakiler de onu takip etmiyordu artık. O an bir terslik olduğunu anlayan
Elvira, karşısından gelen en az yukarıdaki gibi iri olanları son anda fark
etmişti. Arkasına baktığında diğerlerinin de zayıf olanların arasından ona
doğru yaklaştığını gördü.
Elvira ise buradan çıkış umudunu yitirmeye başlıyor
ama savaşmadan da teslim olmayacaktı. Elini Nezar’ın hediyesine atıp onu
kınından çıkardığında en son ne söylediğini hatırlamıştı kendi kendine.
“Cesurca, gururla, savaşarak öl! Eh! Görünüşe göre
daha yaşamadan öyle öleceğiz anlaşılan”
İriler yavaşça yaklaşıyor, Elvira elindeki kılıcını
sıkı sıkıya tutarak bir arkasına bir önüne bakarak gelecek saldırıya
hazırlanıyordu. O sırada tepenin başından gelen ses hepsini aynı anda
durdurmaya yetmişti. Bu kısa bir nefes sesiydi ve o yöne baktıklarında
liderlerinin kesik başının kayadan yuvarlanarak yere düştüğünü gördüler.
Arkasından onun geniş gövdesini de tekmeleyerek aşağı sallayan, rüzgarda kalın
telli kızıl kalem saçları arkasına doğru dalgalanan Athena’dan başkası değildi.
Masmavi parlayan kılıcı yere doğru bakıyor ve yaratığın gri kanı kılıcın
üzerinden yeni yeni buharlaşmaya başlamıştı.
Onu gören diğerleri liderlerinin öldüğünü
gördükleri an gerisin geriye tepeye tırmanmak için koşmaya başladılar ama
Athena bunu biliyor ve bunun ona zaman kazandıracağını önceden hesap etmişti.
İri kıyım olanlar parlayan kırmızı gözlerini Elvira’ya dikerek hızla saldırmaya
başladığında Athena da kayalıktan aşağı doğru diklemesine atlamış ve yere üç
metre kala havada takla atıp iki ayağının üzerinde, Elvira’nın iki metre
yanına, az önce yere salladığı Pesilon liderinin cansız başı ve bedeninin
dibine inmişti.
Hemen Nekrialının arkasına geçtiğinde şimdi ikisi
de sırt sırta vermiş kendi taraflarından gelen yaratıklara karşı savunmaya
hazırlanıyordu. İlk gelenleri kıvrak hareketlerle parçalarına ayıran ikili
sadece tek tarafta toplanmış olan sürünün geri kalanını görünce onlara doğru
döndüler. Bu arada Elvira arkadan gelen, geride kalan üç yaratığa dönerek,
“Bunları bana bırak!” dedi ve üzerlerine koşmaya
başladı. Athena’nın ona dönüp bakmaya fırsatı olmuş ama ağzı bir karış açık
kalmıştı çünkü Elvira gelenlerle savaşmak yerine onların üzerinden atlayarak
geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Şimdi Athena sürü ve iri yaratıklar arasında
kalmış ve ona yetişenler de etrafını çevirerek onu çember içinde bırakmışlardı.
Athena sinirle, “İnka’nın bu bencil Nekrialılara
neden kızgın olduğunu şimdi anlıyorum” dedi içinden.
Çember daralıyor, sürü yavaş yavaş üzerine doğru
geliyordu. Athena ise onlara sertçe bakarak uygun anı kollamaktaydı. Aralarında
bir metre mesafe kaldığında kılıcını yukarı kaldıran kızın şimdi gözleri de
masmavi parlıyor, küreden gelen ışınlar kılıcının ucunda toplanıyordu. Ardından
haykıran Solemli,
“Küre gücü adınaaaaa!” dedi ve kılıcını iki eliyle
kavrayıp sertçe yere sapladı. Kılıcın etrafından sert bir dalga misali yayılan
mavi sis bir anda tüm sürünün erimesine ve buharlaşmasına yol açmış, etrafında
tek bir canlı Pesilon bile kalmamıştı.
Kafasını eğdiği yerden kaldıran Athena’nın gözleri
yine eski haline dönmüş, kılıcını tekrar kınına takıp Elvira’nın gittiği yöne
doğru son hızla ilerlemeye başlamıştı. Ona çok kızgındı ve kendisine yaptığı
adiliğin hesabını mutlaka sormaya niyetliydi ancak bir süre sonra, küre
enerjisini kullanması onu çabucak tüketmiş, yorgunluktan bulduğu bir ağacın
geniş dalında dinlenmeye başlamıştı. Yarın uzun bir gün olacaktı onun için ve
onu eken Nekria’lıyı yakalayıp ifadesini alması gerekiyordu.
🔥Facebook Sayfası: @ortaevren
Ceyhun Özçelik
Burada paylaşılan yayınlar hiçbir şekilde herhangi bir şahsa yada kuruma zarar verecek nitelikte değildir. Öyle olduğunu düşünüyorsanız lütfen yukarıda, sağdaki sosyal ağlar menüsüne girerek bana ulaşın ama baştan söyleyim, bu yazı beni bağlamaz :D
0 comments:
Yorum Gönder