Blogger tarafından desteklenmektedir.
Oooo neler var neler!

1 Aralık 2021 Çarşamba

KONU:

KRİSTAL KÜRE SAVAŞI - ORTA EVREN

Impetus Lv sisteminin hemen dışında bulunan beş büyük gemide bulunan Tork birlikleri ilk ataklarının yok edildiğini ve Gaialıların geri püskürtüldüğünü öğrenmiş ve küplere binmişlerdi. Planın ikinci bölümü olan zor yolu denemekten başka bir çareleri kalmamıştı. Yine de jetlerin kara birliklerini biraz da olsa yıprattığı haberini alan Tork lideri onları daha da yıpratacak ikinci ve üçüncü hamlesini yapmaya hazırdı.

Sayıları altı yüz bini bulan Criestler kara birlikleri için çok kalabalıklardı ve yenilseler bile geride kalan gruplarla işleri çok daha kolay olacaktı Torkların. Gemilerden en öndeki, Swarxy atmosferine giriş yapıp vadinin bir kilometre gerisinde karaya inmiş, içinde bulunan binlerce yaratık, havanın hafifçe kararmaya başladığı akşamüstü saatlerinde son derece hızlı bir halde vadiye doğru atağa geçmişti.

Alex elindeki dürbünden bakınca ileride bir toz bulutunun havaya kalktığını görerek birliklere haber vermişti. Vadinin hemen karşısındaki tepeden görünen canlıların Criestler olduğunu anlayan Alex, telsizden kumanda odasında bulunan Amos’u aramış ve hazır olmasını istemişti. Karargahın çatısına kurduğu kamera düzeneğiyle her şeyi net bir şekilde izleyen Amos tüm cihazları açık konuma getirmiş ve amfinin sesi açan yuvarlak butonunu sonuna kadar çevirmişti. Artık sadece kamerayı izleyen genç Aquany’nin işaret parmağı cihazın üzerindeki oynatma tuşundaydı.

Önce yüzlercesi tepenin başından beliren koyu yeşil renkli, sivri dişli yaratıklar, tepeyi aşmaya başladıklarında sayıları inanılmaz boyuta gelmiş, koşarken birbirlerinin üzerine çıkmaya başlamışlardı. Onları en önde gören Kane’in gözleri kararmış, “Medexler, savaş pozisyonu alın!” emri vermişti öndeki gruba. Hemen arkalarında bulunan Swarx grupları, Aquany askerleri ve Kaliumlular da savaşmak için hazır pozisyonda beklemeye başlamışlardı.

Kane, henüz aradaki oluşturduğu tuzağa gerek duymuyordu. Onu ileride, çok zorlandıklarında kullanacaktı. Kalium okçularını da arayan komutan onların ortaya çıkmamasını özellikle tembihlemişti. Her şeyden önce Amos’a güveniyordu ve ona bu yaratıkları yok etmesi için bir fırsat verecekti.

Tozu dumana katan Criestler vadi arasına sığamayacak kadar kalabalık halde karşılarında gördükleri Medexlere doğru ilerliyorlardı. Kane de ellerini iki yana açmış onları, nesneleri hareket ettirme gücüyle geri püskürtmek için iyice yaklaşmalarını beklemekteydi.

Yüz metre kala ilk kolonların yanından geçen Criestleri gören Amos, zamanın geldiğini anlayarak, “Güle güle Criestler!” dedi ve müzik çaların tuşuna bastı.

Ortalığı bir anda saran ve yeri göğü inleten gitar sesi kesik kesik olmasına rağmen önde bulunan yüzlerce Criest’in dumura uğramasına yetmişti. Kafaları şişmiş ve sağa sola doğru yamulmuş, ardından şarkıcının sesi girdiği anda kafaları kasklarını da parçalayarak balon gibi patlamaya başlamıştı. Bu parçayı bulan kişi olan Esmeralda’yı anan Amos, “İşte müzik bu!” demekten kendini alamıyordu.

Seçtikleri parça ACDC grubuna ait bir parçaydı ve durumu özetleyen bir anlam içeren parçanın ismi ‘Cehenneme Giden Otoban’ idi. Bir anlamda bu vadi, Criestleri cehenneme gönderen bir yol olmuştu.

İlk grupların parçalanan beyinlerini izleyen kalabalık küre ekipleri de parçanın ahengine kendilerini kaptırmışlar, ellerini ileri doğru sallayarak nakarat bölümünde hep bir ağızdan “Cehenneme Giden Otoyol” diyorlardı.

Ancak ardı arkası kesilmeyen Criestler bir noktada birbirlerinin üzerine iyice çıkmış, dev bir dalga misali havalanarak Medexlerin üzerine geliyorlardı. O an Amos olanları görerek Kane’i telsizle arayıp, “Sakın bir şey yapmayın! Solo geliyor!” diyordu. Hala kafaları patlamakta olan Criestlerin neredeyse tamamı vadiyi doldurup tekrar daha büyük bir dalga yarattıklarında Alex bile onları durduramayacaklarını hissetmiş ancak öyle olmamıştı.

        Grubun gitaristinin muhteşem gitar solosu başlamış, tam o anda Amos sesi iki katına çıkaran güç özelliğine basmıştı. Birden havada dalga halinde olan tüm Criestler yemyeşil halde patlamışlar, ortalık Criest kanı ile bulanmıştı. O an vadiye bakan Alex, sevinçle Amos’un başardığını ilan ediyordu. Vadi de bir tane bile yaratık kalmamış, bu saldırı sonunda Criestlerin soyu tükenmişti.

Diğerine doğru asasını çeviren İnka o sırada, “Kane, geride kalanları hemen kalkanın gerisine al! Bunları bana bırakın!” dedi bağırarak.

Kane geriye dönüp geride kalanlara bağırarak geri çekilmelerini emretti. Çok az kalan askerler içeri girmiş, son yılanı da haklayan İnka yaklaşık elli metre mesafede arkadan ona yaklaşmakta olan ve sayıları beş bini bulan Saylobotların ona odaklandığını görerek hemen geriye koşmaya başlamıştı. Zamanında içeri girmeseydi onların gövdesindeki büyük gözden çıkan beyaz ışınlar neredeyse onu yakalayıp ruhunu ele geçirecekti ama başarılı olamamışlar, İnka geçtiği an onu izleyen Amos kalkanı kapatmıştı.

Karargahın yaklaşık kırk metre ilerisinde ön tarafa dizilen tanklara gelmişti sıra. Onların içinde güçlerini birleştiren muhafız ve Kalium askerleri, Saylobotların kalkanlarını parçalamaya başladıklarında avantajın kendilerinde olduğunu gören İnka, “İçinden çıkanları kaçırmayın! Asıl onlar önemli!” diye bağırıyordu. Kendi de asasından çıkan küre ateşiyle parçalanan robotlardan çıkan turuncu kafalı, hayalet misali havada süzülen Torkların ele geçirdiği Saylon bedenlerini yakıyor, içindeki Torkların acı çığlıklarla yok oluşlarını izliyordu dikkatle.

“Askerlerim! Sakın bir tanesinin bile kaçmasına izin vermeyin! Burası onları tarihe gömeceğimiz yerdir!” diye haykıran İnka diğerlerini cesaretlendirmeye çalışıyordu.

Bu arada geride kalan Torklar, Saylobotların silahlarını kullanarak hedef değiştirmişler ve kalkanı parçalamaya uğraşıyorlardı. Alanda küre askerleri ile neredeyse aynı sayıda olan dört yüz kadar Saylobot kalmıştı. En arkada duran dev Saylobot’u kullanan Tork liderleri sayılarının çok azaldığını görerek artık ateş canavarının zamanının geldiğini anlamıştı. Cronosis’in gücü sayesinde hem küre askerlerinin hedefini değiştirebilir, hem de kalkanın yıkılmasını sağlayabilirdi.

Dev robot, metalik eliyle göğsünde açılan yerden çıkardığı, yuvarlak şeffaf objenin üzerindeki düğmesine basarak onu kalkanın önüne doğru yuvarladı. Küçük kürenin içinde bulunan, siyah bilye gibi olan şekil, içeride kendi etrafında hızla dönmeye başlamış, önce sıvılaşıp sonra buhar haline gelerek, üzerindeki düğmeden siyah bir sis halinde ortalığa yayılmıştı.

Sonrasında sis otuz metrelik bir uzunluğa ulaşıp, yaklaşık yüz metrekarelik bir alanı kaplayarak katılaşmaya başlamıştı. Bunu gören İnka ve öndeki tanklar ateş etmeyi bırakmışlardı çünkü bu her ne ise onların görüş alanını kapatmıştı tamamen. Katı siyah tepenin ucu birden bir yanardağ patlaması gibi dışarıya doğru lavlarını çıkarmaya başladığında onu gören Alex, yanındaki Amos’a, “Şimdi başımız belada!” demişti.

Lavlar katı şeklin her tarafını sardığında sıcaklık iyice artmış ve alevlenen maddenin içinden çıkan uzun çeneli, iki boynuzlu Cronosis, tepeden aşağıdaki askerlere bakarak yeri göğü inleten sesiyle kükremeye başlamıştı.

“Sizi böcekler! Beni siz mi rahatsız ettiniz? Acı içinde öleceksiniz faniler! Burası mezarınız olacak!”

İnka, tankların önüne geçmiş, onlardan, emir verdiğinde silahlarını, yukarıya doğru kaldırdığı asasına hedeflemelerini istemişti.

“Beeeeen evren muhafızı İnkaaa! Geldiğin yere git İblis, yoksa yok edileceksiiin!”

İnka’nın sesi normalden çok daha yüksekti. Sanki o değil de kürenin kendisi konuşuyor gibiydi. Gözleri masmavi parlıyor, kalem şeklindeki sarı saçları dalgalanmaya başlamış, parlak beyaz halde ışıldayan asasının ucunda mavi kristalin aksi ortaya çıkmıştı.

Alevlerin içinden sıyrılan siyahlık aşağı doğru eğilip ona doğru bakarak, “Peki, nasıl istersen!” dedi ve alevlerden oluşturduğu dev kollarıyla onları ezmek için harekete geçti ama kolları havada kalmış ve kalkana takılmıştı. Bu arada yer titremiş, kalkana çarpan kollarının olduğu yer aşağı doğru derin bir çatlak oluşturmuştu.

O an İnka ateş emri vermiş ve asasından çıkan mavilik Cronosis’in etrafını kaplayarak onu küçültmeye başlamıştı ama güçleri alt evren varlığına yetmemiş, bu bağı her yerinden çıkardığı yüzlerce sivri alevli parçayla bölen Cronosis, İnka’nın şaşkınca bakan halini görüp,

“Ha ha! Buna güç mü diyorsun sen ölümlü? Bu beni sadece gıdıklıyor!” demişti eğlenerek.

Bunu gören Amos bir an içini kaplayan şaşkınlıktan kurtularak, “Lav, ateş! Tabii ya! Alternatifi buz! Onu böyle yok edebiliriz!” diyerek hızla Alex’in yanından ayrılıp çatıda bulunan mekiklerden birini alarak Rice gezegenine doğru yola çıktı. Çok çabuk olması gerektiğini farkında olan balık adam, içinden kalkanın biraz daha dayanmasını umut ediyordu.

Bir an gözlerindeki yaşların boşaldığını hisseden Athena, Elvira’ya sarılmış, arkasından mavileşen gözleriyle Cronosis’e nefretle bakmaya başlamıştı. Yaratık ise bahçedeki askerleri ezmek üzereydi. Elvira’yı bırakıp hızla koşmaya başlayan Athena’nın vücudu masmavi parlamış, tüm küre desteğini üzerinde hisseden genç Solemli kafasındaki bandın ortasındaki madalyondan çıkan mavi ışıkla alevlerin arasından bir delik yaratıp havada sıçrayarak kendini onun içine bırakmıştı. Cronosis birden dev alevli kolları havada öylece kalarak yaşadığı garipliği anlamaya çalışıyordu. İçinde bir şeyler olmuştu ve bu onu şaşırtmış, kollarını geri çekmesine neden olmuştu. Onun içinde sislerden bir şey göremeyen Athena ise nefessiz kaldığını hissediyordu. Dumandan neredeyse boğulmak üzere olan genç kız son bir hamleyle Amos’un hazırladığı buz bombalarının pimini çekmiş ve bayılmıştı.

Bir anda yerden göğe kadar buzlanmaya başlayan alt evren varlığı, son haykırışlarında, “Hayııır! Olamaz!” dedikten sonra donarak devasa bir anıta dönüşmüştü. Onun hareketsiz kaldığını gören küre ekibi Torklara saldırılarını arttırmıştı. En önde olan İnka, Athena’yı ve diğerlerini kaybettiğini düşünmüş ve daha önce en yakın arkadaşı Tara’yı öldüren Coveniuslara karşı hissettiği gibi, yüreğindeki acıyı nefrete dönüştürerek Torkları birer birer yok etmeye başlamıştı.

Ona destek veren Alex, vücudundan çıkan uzun kablolarıyla sardığı Saylonluları birbirlerine çarptırıp parçalıyor, içinden çıkanları ise Reyna ve ekibi gözlerinden çıkan ateşlerle eritip kül haline getiriyorlardı.

Aynı şekilde Kane, Tanaka, Daisuke, geride kalan muhafızlar ve Kaliumlular Torklarla göğüs göğüse savaşıyorlardı.

Sayıları elli kadar kalan Torklar muhafızları yok etmeyi başarmışlardı ama diğerleri onları çok zorluyordu. Bu sırada yer sarsılmış, Cronosis’i oluşturan buz parçaları çatlamaya başlamıştı.

Alt evrenin nadir varlıklarından biri olan Cronosis’in altında buz halinde kalan Athena bir dizi yerde, yere doğru eğilmiş halde donmuştu. Aradan biraz zaman geçtiğinde ilk önce kalbi atmaya başlamış sonrasında hafızası birden yerine gelerek son hatırladığı şey olan Elvira ve Amos’un ölüm görüntüleri zihnine gelmişti. Kürenin sesini zihninin içinden duyan Athena onu dinleyerek ne dediğini anlamaya çalışmıştı.

Çok derinden gelen ve yankılanan ses ona, “Athena uyaaaan! Sana ihtiyacımız var! Güç içinde! Onu bulmalısın!” diyordu.

Bir anda gözleri buzun içinde masmavi halde parlayarak açılan Athena, sesini çıkaramadığı halde içten içe attığı çığlıklarla kafasının üzerinde olan sağ elini kılıcına uzatmaya çalışıyor ama buzun gücü onu engelliyordu. Vücudunun en ufak sinir ucuna kadar her bölümünü eline odaklayan küre kızı elini beş santim kadar geriye kaydırmış ve parmaklarıyla kılıcın sapına ulaşmaya çalışmıştı ama biraz daha mesafe vardı. Parmak uçlarını iyice ileriye doğru uzatıp sapı hafifçe kavradığında birden dişlerini iyice sıkıp, gözlerini kapatarak onu eline geçirmiş, ardından gözlerini tekrar açmıştı.

Nefesiyle ağzının önünde bulunan buz parçasının eridiğini gören Athena artık konuşabileceğini biliyordu. Zaman gelmişti. O, kürenin kızı, orta evrenin koruyucusu, yaşamın en yılmaz savunucusuydu.

Tüm gücüyle haykıran genç kız, “Kürenin gücü adınaaaa!”diyerek yukarıdan gelen küre ışınının havaya kaldırdığı kılıcına dolmasına izin verip, tekrar eğilerek hızla yukarı zıplamıştı.

Yerin sarsılması ve buzun çatlamasıyla bir an duran Tork ve küre birlikleri tepeden inen mavi küre ışınını görmüşlerdi. Ardından buzlar her tarafa doğru ayrılmış, Cronosis paramparça olmuştu. Onun tam ortasından çıkan Athena ise hızla yere indikten sonra yerde bulunan saydam küreye ilerlemiş ve kaşları çatık halde, buz mavisi şeklinde parlayan göz bebekleriyle Torklara bakarak onu ayağının altında ezmişti.

“Sırada siz varsınız!” diye haykıran Athena kılıcını onlara doğru uzattığı an, küre savaşçıları da aynı anda onun arkasında hücuma geçmişlerdi.

Torklar o an yok olacaklarını fark edip korkuyla gerilediler. Kaçmaları ve geçide giden kardeşlerine zaman kazandırmaları gerekiyordu. Hızla geriye doğru dönüp koşan Saylobotların arkasından, yanındakilere bağıran İnka, “Hiçbirini kaçırmayın! Tüm Torklar bugün ölmeli!” diyordu nefretle.

Orta Evren E-Kitabını Bulabileceğiniz Siteler:

Google Kitaplar: https://bit.ly/3xGHVwq

D&R Kitaplar: https://www.dr.com.tr/ekitap/orta-evren

Facebook Sayfası: www.facebook.com/ortaevren/


Ceyhun Özçelik

Burada paylaşılan yayınlar hiçbir şekilde herhangi bir şahsa yada kuruma zarar verecek nitelikte değildir. Öyle olduğunu düşünüyorsanız lütfen yukarıda, sağdaki sosyal ağlar menüsüne girerek bana ulaşın ama baştan söyleyim, bu yazı beni bağlamaz :D

0 comments: