Blogger tarafından desteklenmektedir.
Oooo neler var neler!

14 Aralık 2018 Cuma

KONU:

DOYMUŞ YAĞLAR VE KOLESTEROL - GLUTENSİZ YAŞAM


Şimdi besinlerden alınan yağlara dönelim. Yağ, insan beslenmesinin temel taşlarından biridir. İnsan beyninin yüzde 70'inden fazla bir kısmı yağdan oluşur. Bunun yanı sıra yağlar bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde de çok önemli bir role sahiptir. Basitçe ifade etmek gerekirse omega-3 yağ asitleri ve tekli doymamış yağlar enflamasyonu azaltırken, hazır ve işlenmiş gıdalarda yaygın olarak kullanılan modifiye edilmiş hidrojenize yağlar enflamasyonu ciddi anlamda artırır.
Başta A, D, E ve K vitaminleri olmak üzere bazı vitaminlerin emiliminin tam olarak gerçekleşebilmesi için vücudun yağa ihtiyacı vardır. Söz konusu "yağda çözünen" vitaminlerin vücutta taşınabilmesi, besinlerden alınan yağlar sayesinde gerçekleşir. Zira bu vitaminler suda çözünmez ve ince bağırsaktan kana geçebilmeleri için yağlarla karışmaları gerekir. Bu hayati vitaminlerin vücut tarafından tam olarak emilememesinin neden olabileceği eksiklikler çok ciddidir. Bu tip eksikliler, aralarında beyin rahatsızlıklarının da bulunduğu pek çok ciddi hastalığa neden olabilir. Örneğin K vitamini eksikliği söz konusu olduğunda, yaralanmalarda kanın pıhtılaşmasında sorunlar baş gösterir ve hatta ani kanama riski artar (böylesi bir sorunun beyinde görüldüğünü düşünün). K vitamini, yaşa bağlı bunama ve sarı leke dejenerasyonu (sağlıklı yağlar sarı leke dejenerasyonuna karşı etkilidir) riskinin azaltılmasına yardımcı olarak beyin ve göz sağlığının korunmasına katkıda bulunur. Vücutta yeterli A vitamini bulunmadığında beyniniz gelişimini tamamlayamaz, kör olabilirsiniz ve enfeksiyonlara karşı da son derece savunmasız hale gelirsiniz. D vitamini eksikliğiyse aralarında şizofreni, Alzheimer hastalığı, Parkinson, depresyon, mevsimsel duygu-durum bozukluğu ve Tip-1 şeker hastalığı gibi otoimmün problemlerin de bulunduğu pek çok kronik hastalıkla yakından ilişkilidir.
Margarinlerde ve işlenmiş gıdalarda bulunan sentetik trans yağların zehirli, tekli doymamış yağlarınsa —avokado, zeytin ve ceviz gibi besinlerde bulunan yağlar— sağlıklı olduğunu artık biliyoruz. Soğuk deniz balıklarında (somon vb.) ve bazı bitkilerde (keten tohumu yağı gibi) bulunan çoklu doymamış omega-3 yağ asitlerinin de "iyi" olduğunu öğrendik. Peki, kırmızı et, yumurta sarısı, peynir ve tereyağı gibi besinlerde doğal olarak bulunan doymuş yağlar nasıldır? Detaylarıyla anlatmaya çalıştığım gibi doymuş yağların adı kötüye çıkarılmıştır.
Vücudunuzdaki her hücre, hücre zarının yüzde 50'sini meydana getiren çoklu doymuş yağlara ihtiyaç duyar. Bu yağlar akciğerlerinizin, kalbinizin, kemiklerinizin, karaciğerinizin ve bağışıklık sisteminizin oluşumuna ve işlevselliğine katkıda bulunur. Özel bir doymuş yağ çeşidi olan 16 karbonlu palmitik asit, akciğerlerin yüzey gerilimini azaltarak alveollerin —soluduğunuz oksijeni dolaşım sistemine yollayan hava kesecikleri— genişlemesini sağlayan akciğer sürfaktanını meydana getirir. Sürfaktan olmadan nefes alabilmeniz mümkün değildir. Zira akciğerlerinizdeki alveoller birbirine yapışır ve ciğerlerinizin genişlemesini engeller. Sağlıklı bir akciğer sürfaktanı astımı ve diğer solunum sorunlarını önlemektedir.
Doymuş yağlar kalp kasının en sevdiği besin maddesidir ve kemikler de kalsiyumu etkin bir biçimde ayrıştırabilmek için doymuş yağlara ihtiyaç duyar. Doymuş yağlar sayesinde karaciğeriniz yağlarını temizler ve sizi alkolde ve ilaçlarda bulunan bileşenler gibi toksinlerin etkilerinden korur. Bağışıklık sisteminizdeki akyuvarlar mikropları tanıyıp yok etme ve tümörlerle mücadele etme yeteneklerinin büyük bir kısmını tereyağı ve Hindistan cevizi yağında bulunan doymuş yağlara borçludur. Hatta endokrin sisteminiz de aralarında insülinin de bulunduğu bazı hormonların üretimi için doymuş yağ asitlerine ihtiyaç duyar. Doymuş yağlar beyninize tokluk mesajını ileterek doyduğunuzda sofradan kalkmanızı sağlar.
HDL ve LDL, vücutta farklı görevleri olan iki farklı kolesterol taşıyıcısıdır. Vücutta VLDL (çok düşük yoğunluklu lipoprotein) ve IDL (orta yoğunluklu lipoprotein) gibi farklı lipoproteinler de bulunmaktadır.
Bilim, hasta beyinlerdeki yağ ve kolesterol seviyelerinin son derece yetersiz olduğunu ve yaşlılarda total kolesterol seviyelerinin düşük olmasının ömrün kısalmasıyla ilişkili olduğunu çok kısa süre önce keşfetti. 24 Vücut kütlesinin sadece yüzde ikisi beyinden oluşmaktadır ancak vücuttaki total kolesterolün yüzde yirmi beşi de beyinde bulunur. Yani beynin ağırlığının beşte biri kolesterolden oluşur! Kolesterol hücre zarının oluşumuna katılır, hücre zarını geçirgen Kolesterol hücre zarının oluşumuna katılır, hücre zarını geçirgen hale getirerek hücresel "seçici geçirgenliğin" korunmasını sağlar ve hücrenin içinde ve dışında farklı kimyasal tepkimelerin gerçekleşmesine olanak tanır.
Beyinde yeni sinapsların oluşmasının, hücre zarlarını birbirine tutturarak sinyallerin iletilmesini kolaylaştıran kolesterole bağlı olduğundan bahsetmiştik. Kolesterol, nöronlar arasındaki bilgi geçişlerini hızlandıran miyelin kılıfların da temel bileşenlerindendir. Bilgi aktarımı yapamayan bir nöron işe yaramaz ve atık olarak ayrılır. Bu atıkların oluşumu da beyin hastalıklarının en ayırt edici belirtilerindendir.
Özetle kolesterol, beyinde iletişimin sağlanmasını ve beynin işlevlerini yerine getirmesini kolaylaştırıcı bir role sahiptir. Dahası kolesterol güçlü bir beyin antioksidanıdır. Beyni serbest radikallerin yıkıcı etkilerinden korur. Östrojen ve androjen gibi steroid hormonların ve D vitamininin de öncü maddesidir. D vitamini yağda çözünen çok önemli bir antioksidandır ve vücudu, yaşamı tehdit eden birçok hastalığa neden olabilecek enfeksiyon kaynaklarından koruyan güçlü bir antienflamatuvardır. D vitamini aslında gerçek bir vitamin değildir ve vücutta daha çok bir steroid ya da hormon işlevi görür. D vitamininin doğrudan kolesterolden üretildiği göz önünde bulundurulduğunda Parkinson, Alzheimer ya da MS gibi nörodejeneratif hastalıkları olan bireylerin D vitamini seviyelerinin düşük olması da kesinlikle sürpriz değildir.
Biz yaşlandıkça vücudumuzdaki kolesterol düzeyi genellikle artar ve bu iyi bir şeydir. Zira vücuttaki serbest radikal üretimi de yaşlanmayla birlikte artmaktadır. Kolesterol bu serbest radikallere karşı bir çeşit savunma duvarı oluşturmaktadır. Kolesterolün insan sağlığı ve fizyolojisindeki rolü beyinle sınırlı değildir. Yağların sindirimini ve A, D ve K vitaminleri gibi yağda çözünen vitaminlerin emilimini sağlayan ve safra kesesi tarafından salgılanan safra tuzları kolesterolden üretilir. Yani bir insanın kanındaki kolesterol düzeyinin düşük olması yağları sindirme kapasitesini azaltacaktır. Bu durumda vücuttaki elektrolit dengesi de bozulacaktır çünkü bu hassas denge de kolesterol tarafından kontrol edilmektedir.
Aslında kolesterol insan vücudu için o kadar önemli bir iş birlikçidir ki her hücrenin kendine özel kolesterol depolama yöntemleri bulunmaktadır. Peki, bu bize beslenme tavsiyeleri hakkında neler söylemektedir? Bize yıllardır "düşük kolesterollü" yiyecekler tüketmemiz söyleniyor ama yumurta gibi kolesterol açısından zengin yiyecekler aslında çok faydalı ve onları "beyin besinleri" olarak kabul etmek gerekiyor. Bizler iki milyon yılı aşkın süredir kolesterol oranı yüksek besinler tüketiyoruz. Beynin işlevselliğini sekteye uğratan ve sağlığımızı bozan gerçek suçluların neler olduğunu artık biliyorsunuz: glisemik indeksi, yani karbonhidrat oranı yüksek yiyecekler.

Ceyhun Özçelik

Burada paylaşılan yayınlar hiçbir şekilde herhangi bir şahsa yada kuruma zarar verecek nitelikte değildir. Öyle olduğunu düşünüyorsanız lütfen yukarıda, sağdaki sosyal ağlar menüsüne girerek bana ulaşın ama baştan söyleyim, bu yazı beni bağlamaz :D